Almanya’da erken seçimlerin ardından hükümet kurma çabaları sürüyor. CDU lideri Friedrich Merz, aşırı sağcı AfD ile işbirliğini reddederken, SPD ile zorlu koalisyon görüşmeleri yürütüyor. Göç, sosyal yardımlar ve borç freni gibi konulardaki derin anlaşmazlıklar, müzakereleri karmaşık hale getiriyor. CDU ve SPD, aşırı sağın yükselişine karşı denge kurmaya çalışıyor, ancak Rusya ve aşırı sağın gölgesinde Almanya zor zamanlar yaşıyor.
Hristiyan Demokratların lideri Friedrich Merz, geçen haftaki seçimlerde ikinci sıraya yerleşen aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisiyle koalisyon kurmayacağını kesin bir dille açıkladı.
Almanya’nın merkez sağ partisi CDU ve merkez sol partisi SPD, yeni bir koalisyon hükümeti kurma olasılığını değerlendirmek için görüşmelere başladı. Erken seçimlerin ardından ilk resmi temaslar Berlin’de yapıldı.
CDU ve Bavyera’daki müttefiki CSU, seçimleri kazanan en büyük blok olarak çıkarken, Friedrich Merz en güçlü başbakan adayı konumuna geldi.
Merz, hükümeti 20 Nisan’da kutlanacak Paskalya bayramına kadar kurmak istediğini söyledi. Ancak bir koalisyon oluşturması gerekiyor ve mevcut siyasi tablo bunu zorlaştırıyor.
Rusya’nın Ukrayna’da ilerlemesi, Avrupa’yı ve özellikle Almanya’yı siyasi olarak zor bir duruma sokuyor. Bir hükümetin acilen kurulması gerekiyor, ancak Alman siyasi geleneği ve halihazırda anlaşmakta zorlanan rakip partiler bu durumu oldukça zor bir hale getiriyor.
‘DÜŞMANIMIN DÜŞMANI’ HÜKÜMETİ
CDU, diğer büyük partiler gibi aşırı sağcı AfD ile herhangi bir işbirliğini reddediyor. AfD, sandıktan ikinci parti olarak çıksa da koalisyon dışında bırakılıyor.
CDU’nun hükümet kurabilmesi için en olası senaryo, seçimlerde üçüncü olan SPD ile uzlaşmaya varması. Ancak iki parti arasında göç politikaları, sosyal yardımlar ve bütçe disiplini gibi konularda derin görüş ayrılıkları bulunuyor.
CDU, sınırları sığınmacılara kapatmak istiyor ancak SPD bunun Almanya ve AB yasalarına aykırı olduğunu savunuyor. Refah sistemi konusunda CDU, köklü değişiklikler vaat ederken SPD’li Başbakan Olaf Scholz, bunun yalnızca bir isim değişikliği olacağını ve mevcut düzenin tamamen ortadan kalkmayacağını belirtti.
Bir önceki koalisyon hükümetinin dağılmasına neden olan borç freni de en büyük anlaşmazlıklardan biri olmaya devam ediyor.
SPD, özellikle ABD’nin Almanya üzerindeki savunma harcamalarını artırma baskısı nedeniyle borç freninde ciddi reformlar yapılması gerektiğini düşünüyor.
CDU ise mevcut kuralların korunmasını, savunma harcamaları için ayrı bir fon oluşturulmasını öneriyor. Her iki parti de seçimde aşırı sağa kaptırdıkları oyları geri kazanmayı hedefliyor. AfD, yaklaşık bir milyon eski CDU seçmeninin ve 700 bin SPD destekçisinin oyunu alarak önemli bir yükseliş kaydetti.
KOALİSYON NEDEN ÇÖKTÜ?
Almanya’nın anayasal “borç freni” (Schuldenbremse) kuralı, 2009 yılında kabul edilip 2011’de yürürlüğe girmişti. Bu kural, federal hükümetin yeni borçlanmasını gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 0,35’i ile sınırlandırırken, 16 eyaletin yeni borç almasını tamamen yasaklamakta.
COVID-19 salgını ve Ukrayna-Rusya savaşı sırasında askıya alınan borç freni, 2023 yılı itibarıyla yeniden uygulanmaya başlanmıştı. Ancak, 15 Kasım 2023 tarihinde Alman Anayasa Mahkemesi, hükümetin kullanılmayan 60 milyar euroluk COVID-19 fonunu İklim ve Dönüşüm Fonu’na aktarma kararının anayasaya aykırı olduğuna hükmetmişti.
Bu karar, hükümetin bütçe planlarını revize etmesine ve özel bütçe dışı fonları kısıtlamasına yol açtı. Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan koalisyon hükümeti, borç freni kuralının esnetilmesi veya tamamen kaldırılması konusunda yoğun tartışmalar yaşadı.
Borç freninin esnetilmesini veya kaldırılmasını savunanlar, savunma harcamalarının artırılması, ülkenin altyapısının modernize edilmesi ve yeşil dönüşüm için mali alanın genişletilmesini destekledi.
Ancak, FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner, borç freninin askıya alınmasına karşı çıkarak, mali disiplini korumanın önemini vurguladı.
Bunun üzerine Şansölye Scholz, Lindner’i görevden aldı. Bu anlaşmazlıklar, koalisyon hükümetinin çökmesine ve Almanya’nın Şubat 2025’te erken seçime gitmesine neden oldu